Bu mektûb, yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Yükselmede ve inmede ki hâlleri bildirmekdedir:
Talebenizin en aşağısı sunar ki, Mevlânâ Alâ’üddîn okşayıcı mektûbu nuzu getirdi. Yazılı olan şeyleri açıklamak için zemân buldukça müsvedde hâzırladım. O bilgileri temâmlayıcı birkaç şey dahâ düşündük, ama, bunla rı yazamadan mektûb yola çıkdı. İnşâallahü tebâreke ve teâlâ ayrıca yük sek kapınıza sunulur. Şimdi, temize çekilmiş olan başka bir kitâb gönderil di. Bu kitâb, dostlarımızdan birkaçının dileği üzerine yazıldı. Bu yolda fâ ideli olacak nasîhatların yazılmasını istemişlerdi. Buna göre, çalışacağız demişlerdi. Doğrusu, eşi olmıyan, çok fâideli bir kitâb oldu. Onu yazdıkdan sonra Resûlullah “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” hazretlerinin, üm metinin âlimlerinden birçoğu ile hâzır oldukları anlaşıldı. Bu kitâbı mubâ rek eline aldı. Merhameti çok olduğundan, onu öpdü, âlimlere göstererek (böyle îmân etmek lâzımdır) buyurdular. Bu bilgileri öğrenmekle şerefle nenler nûrlu, herkesden yüksek idiler ve çok kıymetli idiler. O serverin “aley hissalâtü vesselâm” karşısında ayakda idiler. Sözü uzatmıyalım, bu hâli herkese bildirmek için bu fakîre emr buyurdular. Fârisî mısra’ tercemesi:
Kerîmlerle yapılan işler zor olmaz.
Yüksek huzûrunuzdan ayrıldığım günden beri, gözüm hep yukarıda olduğu için irşâd makâmına o kadar hevesim kalmadı. Çok zemân oluyor ki, bir köşeye çekilip, oturmak istiyorum. Benimle oturmak, konuşmak is tiyenler gözüme arslan ve kaplan görünüyor. Herkesden uzaklaşmaya ka râr vermişdim. Fekat istihâre uygun gelmedi. Maksada yaklaşdıran dere celer sonsuz ise de, çok yukarılara yükselmek oluyor. Götürüyorlar ve getiriyorlar. Allahü teâlânın dilediği yere kadar götürdüler. Büyüklerin hep sinin makâmlarından geçirdiler. Fârisî beyt tercemesi:
Bu aşağı aralıkdan bir gül aldılar, Elden ele, yüksek yere ulaşdırdılar.
Bu arada büyüklerin rûhlarının yardımlarını yazacak olsam çok uzun sü rer. Kısaca bildiriyorum. Zıl makâmlarından geçirdikleri gibi, bunların aslı olan makâmların hepsinden de geçirdiler. Allahü teâlânın ihsânların dan hangi birini yazayım. Dilediği kulunu sebebsiz kabûl ediyor. Vilâye tin çok çeşidlerini, yüksek derecelerini gösterdiler. Hangi birini yazacağı mı bilemiyorum. Zilhicce ayında, derecelerden indirerek kalbin vilâyeti ma kâmına kadar getirdiler. Burası, başkalarını yükseltebilmek ve irşâd etmek makâmıdır. Fekat bu makâm için dahâ temâmlayıcı ve olgunlaşdırıcı şey ler lâzımdır. Fârisî mısra’ tercemesi:
Buna ne zemân kavuşulur, iş kolay değildir.
Sevilenlerden, istenilenlerden olup, o kadar çok konaklardan geçirdi ler ki, mürîdler, isteyiciler, Nûh aleyhisselâmın ömrü kadar çalışsalar bu na kavuşamazlar. Böyle ilerlemek yalnız istenilenler için olsa gerek. Mü rîdler bu yola adım bile atamazlar. Çünki, efrâdın çıkabilecekleri makâm, asl olan makâmların başlangıcıdır. Efrâdın çoğu buraya yol bulamaz bile. Bu, Allahü teâlânın öyle bir ihsânıdır ki, dilediğine verir. Allahü teâlâ büyük ihsân sâhibidir.
İrşâd ve tekmîl mertebelerinde durup kalmanın sebebi budur. Nûrun bu lunmaması da, gayb karanlığının yayılmasından ileri gelmekdedir. Başka bir sebeb yokdur. Herkes, kendi hayâllerinden birşeyler söylüyor. Bunla ra kıymet vermemelidir. Fârisî beyt tercemesi:
Âlimi anlamaz câhil, söyler hep kelâm, Onun için sözü kısa kes, sabr et vesselâm.
Hayâl ile, zan ile söylenen şeyler üzerinde durmak, çok zararlı olabilir. O kimselere söyleyiniz ki, bu gönlü yaralının hâllerinden hayâl olan bakış larını çevirsinler. Bakmak için yer çokdur. Fârisî beyt tercemesi:
Gayb olmuşum beni aramayın, Gayb olanlara birşey söylemeyin.
Allahü teâlânın gayretini, gazabını düşünmelidir. Allahü teâlânın yük seltmek istediği birşeyi aşağı düşürücü şeyler söylemek çok uygunsuz olur. Allahü teâlâya karşı gelmek olur. Kalb makâmına inmek, hakîkatda fark, ya’nî ayrılık makâmına inmekdir ki, (İrşâd makâmı)dır. Burada fark demek, nefsin rûhdan ve rûhun nefsden ayrılması demekdir. Bundan önce cem’ ve fark makâmlarından anlaşılan şeyler, (Sekr) ya’nî şü’ûrsuzlukdan idi. Hak kı halkdan ya’nî Allahü teâlâyı mahlûklardan ayrı görmeğe (Fark makâ mı) diyorlar. Bu doğru değildir. Böylece bu rûhu hak sanıyorlar ve bunun nefsden ayrılmasını görmeğe, Hak teâlânın mahlûklardan ayrılmasını gör mek diyorlar. Sekr hâlinde olanların edindikleri bilgilerin çoğu böyledir. Çünki, işin doğrusu, orada bulunmaz. Her iş Allahü teâlânın emri ile olur. Cezbe ve sülûk sâhiblerinin bilgilerini ve bu iki makâmın ne olduklarını, ayrı bir kitâb hâlinde uzun yazdım. Yüksek huzûrunuza sunulacakdır.