Bu mektûb, Hân-ı hânân Abdürrahîme "rahmetullahi teâlâ aleyh" yazılmışdır. Havâssın, ya'nî seçilmişlerin ve câhillerin ve bu ikisi arasında olan tesavvufcuların gaybdan îmânları arasındaki farkı bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! Fârisî mısra tercemesi:
Bekara sûresinin yüzseksenaltıncı âyetinde meâlen, (Kullarım senden beni soruyorlar. Ben onlara çok yakınım!) ve Mücâdele sûresinin yedinci âyetinde meâlen, (Üç adam gizli konuşunca, Allah onların dördüncüsü olur. Beş kişi gizli konuşunca, Allah onların altıncısı olur. Dahâ az veyâ dahâ çok kimseler olunca da, hernerede olursa olsunlar, Allah onlarla berâberdir) buyuruldu. Allahü teâlânın yakın olması ve birlikde olması, kendisi gibi (Bî-çûn)dur. Ya'nî, bizim bildiğimiz ve anladığımız gibi değildir. Nasıl oldukları anlaşılamaz. His organlarının ve aklın yardımı ile anlayabilen insanlar, his edilmiyen ve akl ile düşünülemiyen şeyleri anlıyamaz. Yakın ve berâber denilince, aklımıza, düşüncemize ve anlayışımıza gelen ve Evliyânın keşf ve şühûd ile anladıkları herşeyden, Allahü teâlâ uzakdır. Bunlara hiç benzemez. Allahü teâlâyı böyle düşünmek, yetmişiki fırka içinde bulunan (Mücessime) denilen bozuk, sapık yola kaymağa sebeb olur. Allahü teâlânın bize yakın olduğuna ve bizimle berâber olduğuna îmân ederiz. Fekat, bu yakınlığın ve bu berâberliğin nasıl olduğunu anlıyamayız. Bu dünyâda, en büyük islâm âlimlerinin varabileceği şey, Allahü teâlânın kendisine ve sıfatlarına, gayb yolu ile, ya'nî anlamadan inanmakdır. Fârisî beyt tercemesi:
Seçilmiş, sevilmiş olan yüksek âlimlerin gaybdan îmânları, câhillerin gayba olan îmânları gibi değildir. Câhiller, başkasından işiterek veyâ akl ile istidlâl ederek, gayba îmân şerefine kavuşmuşlardır. Seçilmişler, Allahü teâlânın cemâl ve celâl perdeleri ve tecellîler, zuhûrlar vâsıtası ile gaybın varlığını anlıyarak inanmışlardır. Bu iki kısmın arasında bulunan tesavvufcular ise, perdeleri ve tecellîleri görünce, gaybı anladık sanmışlar,(Îmân-ı gaybî) yerine, (Îmân-ı şuhûdî)ye kavuşduk demişlerdir. Bunlar, gaybî îmân, câhillerin, hattâ düşmanların îmânıdır sanırlar. Mü'minûn sûresinin ellidördüncü âyetinde ve Rum sûresindeki bir âyet-i kerîmede meâlen, (Her fırkada bulunanlar, kendi anladıklarını doğru sanırlar)buyuruluyor. Sizi bu yazılarımla incitmemin bir sebebi de; mevlânâ Abdülgafûr ve mevlânâ hâcı Muhammed yakınlarımızdan ve sevdiklerimizdendir. Bunlara yapılacak her ihsân, biz fakîrleri de sevindirecekdir. Fârisî mısra' tercemesi:
Selâm ederim.
Gel ey âkıl visâl iste, uyan artık hevâdan geç! hemân rûyi cemâl iste, yeter, hubbî sivâdan geç! Gönül mülkün tertemiz et, gider kirleri, pasları, hülûs ile ibâdet et, ucub ile riyâdan geç! Bilirsin, bu fenâ mülkü, değildir kimseye bâkî, bekâyı lâ yezâl iste, bu mülkü bî vefâdan geç! Parâya pûla aldanma, seni avlamasın dünyâ! süs ve ziynetine bakma, çürük olan binâdan geç! |