Bu mektûb, seyyid Mahmûda gönderilmişdir. Tesavvuf büyüklerinin yolunu ve Eshâb-ı kirâmın şânının yüksekliğini bildirmekdedir:
Kıymetli iltifâtnâmenizi almakla şereflendik. Büyüklerimizin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” yazılarını zevkle okuduğunuzu anlayınca, birkaç kelime yazarak göndermek îcâb etdi. Böylece, süâliniz cevâblandırılmış ve arzûmuza teşvîk edilmiş olur.
Yavrum! Büyüklerimizin seçdiği tesavvuf yolu, yedi basamakdır. Nitekim, insan da, yedi ayrı cevherden yapılmışdır. Bu basamaklardan ikisi, beden ile nefsin yolu olup, âlem-i halkdandırlar. Beş basamak ise, âlem-i emrdendir ve kalb, rûh, sır, hafî ve ahfânın yoludur. Bu yedi basamakdan her biri geçildikçe, nûrdan ve zulmetden, onbin perde açılır. Nitekim, (Allahü teâlâ ile kul arasında nûrdan ve zulmetden, yetmişbin perde vardır) buyurulmuşdur. Âlem-i emrde olan birinci basamakda, Allahü teâlânın (Sıfât-ı ef’âliyye) si tecellî eder. İkinci basamakda (Sıfât-i hakîkıyye) si tecellî eder. Üçüncü basamakda, Zât-i ilâhînin tecellîleri başlar. Erbâbına saklı olmadığı gibi bu tecellîler artar. Sâlik, her basamakda, kendinden uzaklaşır ve Hak teâlâya yaklaşır. Yedi basamak bitince, yakînlik de temâm olur. Fenâ ve Bekâ ile şereflenir. Vilâyet-i hâssa denilen makâma erişir. Büyüklerimiz, bu yola Âlem-i emrdeki basamakdan başlıyor. Bu beş basamağı aşarken, Âlem-i halkı da aşıyorlar. Başka tesavvuf büyükleri ise, önce Âlem-i halkdan başlıyor. Bu iki basamağı atlamak için senelerle uğraşıyorlar. Bunun için, büyüklerimizin yolu, en kısa yoldur. Başkalarının sonda kavuşduklarını, bu büyükler, başlangıçda ele geçirir. Fârisî mısra’ tercemesi:
Gül bağçemi gör de behârımı anla!
Bu büyüklerin yolu Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yoludur. Hayr-ül-beşerin “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde [ve mubârek nazarları karşısında] bir kerre bulunmakla, Eshâb-ı kirâmdan herbiri, öyle bir dereceye yükselirdi ki, onlardan sonra gelen Evliyânın en büyüklerinden pek azı, en son olarak, bu dereceye yükselebilmişlerdir. Bundan dolayı, Uhud gazvesinde hazret-i Hamzanın “radıyallahü anh” şehîd olmasına sebeb olan Vahşî “radıyallahü anh” îmân edip, bir kerre Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûrunda bulunduğu için, Tâbi’înin en üstünü olan Veysel Karânîden efdal olmuşdur. [Bunun için, Vahşîye dil uzatmamalıdır. Şerâb içip, had olarak sopa vuruldu sözü doğru değildir.] Büyük islâm âlimi Abdüllah ibni Mubâreke, (Mu’âviye ile Ömer bin Abdül’azîzden hangisi efdaldir?) diye soruldukda, (Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında giderken Mu’âviyenin “radıyallahü anh” bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdül’azîzden yüzlerce dahâ kıymetlidir) buyurdu. [Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” onlardır ki, Allahü teâlâ onları Habîbinin “sallallahü aleyhi ve sellem” meclisine, sohbetine lâyık olarak halk etmişdir.]
Büyüklerimiz, Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yolunda yürüdüklerinden, başkalarının, en sonda vardıkları derecelere, dahâ başlangıçda ermişlerdir. Bu yolun sonunun nasıl olacağını, bundan anlamalıdır. Bu büyüklerin, nihâyetde erişdikleri dereceleri kim anlıyabilir. Fârisî iki beyt tercemesi:
Dil uzatırsa, bunlara, eğer bir câhil,
Allah korusun! Ağza almam sözlerini,
Cihân arslanları, bu zincire bağlıdır,
Kurnaz tilki, nasıl koparır bu zinciri?
Allahü teâlâ bizleri ve sizleri, bu büyükleri sevmekle şereflendirsin! Âmîn.